Bayan Yanı,
8 Mart Özel Sayısı
2014
Aydın erkeklerin, cinsiyet rollerini kendiliğinden düşünmeye başlamadıklarını fark
etmeleri önemli. Erkeklik rolünü, kadınlarla, birbirleriyle ve toplumla olan
ilişkilerinde gözden geçirmek için
aldıkları inisiyatif, büyük ölçüde feminizmin sonucu. Pro-feminist olduğundan söz açan erkeklerin varlığı, dünden bugüne
bu uğurda ölümüne mücadele eden kadınların karşı konulmaz başarılarına saygı
duruşunda bulunmalarıyla mümkün olabilmiştir. Tabii ki vicdanlı bir erkek kadın
haklarını kendiliğinden savunabilir ama bunun içselleştirilmiş bir edim olması
için iyi niyetten fazlası gerekir. Kadına yönelik şiddeti diyelim sosyal
medyada kınamayı politik duruşu için bir gereklilik ve prestij unsuru sayan ama
gündeliğin akışında erkeklerin haksız egemenliğindeki suç ortaklığını doğrudan
ya da dolaylı sürdüren niceleri var. Hem heteroseksüel
erkekler ve kadınlar hem de LGBTİ
bireyler arasında. Çünkü ataerkillik kolay çıkmayan bir mürekkep
lekesidir.
Ataerkillik, feminizm ve queer çalışmaları tarafından
ayrıntılı incelenirken, iş heteroseksüel erkekliğe geldiğinde bu alanların
kendi meşru önceliklerinden ötürü onun üzerinde fazla durulmuyordu. Ama bu
alanda da çalışma yapılıyor artık. Cinsiyet rolleri hakkında eleştirel
sohbetler gerçekleştirebileceğine inanan bir grubun eseri olarak Erkek
Muhabbeti: Erkekler Erkekliklerini Sorguluyor projesi [1]
kapsamında yayınlanan bir çalışma, daha
önce diğer hareketler üzerinden dolaylı olarak sorunsallaştırılan erkekliğe,
içeriden bakış sunuyor. Erkek egemenliğinin, kapitalizm ile birlikte aynı
madalyonun iki yüzü olduğu hatırlatılıyor ve ataerkilliğin kadınlar ve queer
bireyler kadar erkeklere de zarar verdiği anlatılıyor. Örneğin erkeğin daima
özgüven sahibi ve cinselikte inisayatifi elinde tutan taraf olmasının bedeli,
kendisini asla zayıf ve önemsiz biri olarak gösteremeyeceği, ancak rolünü
oynarsa, fiziksel ve psikolojik bedelleri öderse, erkek olacağıdır.
Toplumun üyesi haline gelme süreci, uzun bir yoldur.
Ataerkil olmayı doğumundan itibaren
yıllar boyunca hem eylemde hem söylemde
içselleştirerek öğrenen erkeklerin zihniyetlerini değiştirmesi, yine uzun
soluklu -ama daha önemlisi yarı yoldan dönmeyen kararlı bir mücadeleyi
gerektirir. Kendini eşitlikçi sayan, kadın sorununa duyarlı olduğunu düşünen
her erkeğin, hayatındaki kadınlara gösterdiği tepkileri çözümlemesi bir
başlangıç olabilir. Bir itişme anında, partnerinizin sizinle değil de sanki bir
başkasıyla konuştuğu hissine kapıldığınız olduysa, yalnız değilsiniz. Psikolojideki annelik kökenini eleştirirken, Chodorow
gibi bazı psikanalitik yazarlar erkeklerin kadınlara -esas olarak annelerine- öfkelendiklerini öne
sürmüşlerdir. Buna göre ilk öfke, zaman içinde kadınlarla olan bütün ilişkilere
hâkim olur ve sosyal öğrenmeyle pekişir. Kadın hakları konusunda aktif bir duruş
sergilemek isteyen bir erkeğin süper egosu ile egosu arasında çatışma
derin olabilir. Ama yine de suç ortaklığının sessizliği içindeki tüm diğer
hemcinsleriyle karşılaştırıldığında, bu adamların desteklenmesi gerekir.
Çıkarımlarda bulunma, neyi neyle ölçtüğümüze bağlıdır. Bir
ölçü birimi olarak ya hep ya hiç'in kullanım alanları şüphesiz vardır ve
onlar tartışmasız yerindedir. Ancak kadın ve erkek arasındaki çatışık alanın
iki farklı gezegenden geldikleri popüler ön kabuluyle alımlandığı bir değerler
dizgesinde her düğümü çözmez. Onun yerine Roma'nın bir günde kurulmadığını
hatırlamak, iyileşmeye doğru atılacak her adımı tanımak daha yapıcı
olabilir.
Erkekten başka nefes alan hiçbir canlıya değer vermeyen bir
zihniyetin bizi koyduğu kafeste canımızı yitirir-aklımızın parmaklıklarını
zorlarken, “erkekler ataerkillik aracılığıyla yaşadıkları insanlık dışı
üstünlükten vazgeçmelidir” diyebilmen erkekler olduğundan söz edebilmek,
bir yan yol sayılmamalı, 8 Mart bunu da konu edinebilmeli. Ne dersiniz?