10 Mart 2014 Pazartesi

Mürekkep Lekesi

Bayan Yanı,
8 Mart Özel Sayısı
2014


Aydın erkeklerin, cinsiyet rollerini kendiliğinden düşünmeye başlamadıklarını fark etmeleri önemli. Erkeklik rolünü, kadınlarla, birbirleriyle ve toplumla olan ilişkilerinde gözden geçirmek için aldıkları inisiyatif, büyük ölçüde feminizmin sonucu. Pro-feminist olduğundan söz açan erkeklerin varlığı, dünden bugüne bu uğurda ölümüne mücadele eden kadınların karşı konulmaz başarılarına saygı duruşunda bulunmalarıyla mümkün olabilmiştir. Tabii ki vicdanlı bir erkek kadın haklarını kendiliğinden savunabilir ama bunun içselleştirilmiş bir edim olması için iyi niyetten fazlası gerekir. Kadına yönelik şiddeti diyelim sosyal medyada kınamayı politik duruşu için bir gereklilik ve prestij unsuru sayan ama gündeliğin akışında erkeklerin haksız egemenliğindeki suç ortaklığını doğrudan ya da dolaylı sürdüren niceleri var. Hem heteroseksüel erkekler ve kadınlar hem de LGBTİ bireyler arasında. Çünkü ataerkillik kolay çıkmayan bir mürekkep lekesidir. 

Ataerkillik, feminizm ve queer çalışmaları tarafından ayrıntılı incelenirken, iş heteroseksüel erkekliğe geldiğinde bu alanların kendi meşru önceliklerinden ötürü onun üzerinde fazla durulmuyordu. Ama bu alanda da çalışma yapılıyor artık. Cinsiyet rolleri hakkında eleştirel sohbetler gerçekleştirebileceğine inanan bir grubun eseri olarak Erkek Muhabbeti: Erkekler Erkekliklerini Sorguluyor projesi [1] kapsamında yayınlanan bir çalışma, daha önce diğer hareketler üzerinden dolaylı olarak sorunsallaştırılan erkekliğe, içeriden bakış sunuyor. Erkek egemenliğinin, kapitalizm ile birlikte aynı madalyonun iki yüzü olduğu hatırlatılıyor ve ataerkilliğin kadınlar ve queer bireyler kadar erkeklere de zarar verdiği anlatılıyor. Örneğin erkeğin daima özgüven sahibi ve cinselikte inisayatifi elinde tutan taraf olmasının bedeli, kendisini asla zayıf ve önemsiz biri olarak gösteremeyeceği, ancak rolünü oynarsa, fiziksel ve psikolojik bedelleri öderse, erkek olacağıdır.

Toplumun üyesi haline gelme süreci, uzun bir yoldur. Ataerkil olmayı doğumundan itibaren yıllar boyunca hem eylemde hem  söylemde içselleştirerek öğrenen erkeklerin zihniyetlerini değiştirmesi, yine uzun soluklu -ama daha önemlisi yarı yoldan dönmeyen kararlı bir mücadeleyi gerektirir. Kendini eşitlikçi sayan, kadın sorununa duyarlı olduğunu düşünen her erkeğin, hayatındaki kadınlara gösterdiği tepkileri çözümlemesi bir başlangıç olabilir. Bir itişme anında, partnerinizin sizinle değil de sanki bir başkasıyla konuştuğu hissine kapıldığınız olduysa, yalnız değilsiniz. Psikolojideki annelik kökenini eleştirirken, Chodorow gibi bazı psikanalitik yazarlar erkeklerin kadınlara  -esas olarak annelerine- öfkelendiklerini öne sürmüşlerdir. Buna göre ilk öfke, zaman içinde kadınlarla olan bütün ilişkilere hâkim olur ve sosyal öğrenmeyle pekişir. Kadın hakları konusunda aktif bir duruş sergilemek isteyen bir erkeğin süper egosu ile egosu arasında çatışma derin olabilir. Ama yine de suç ortaklığının sessizliği içindeki tüm diğer hemcinsleriyle karşılaştırıldığında, bu adamların desteklenmesi gerekir.

Çıkarımlarda bulunma, neyi neyle ölçtüğümüze bağlıdır. Bir ölçü birimi olarak ya hep ya hiç'in kullanım alanları şüphesiz vardır ve onlar tartışmasız yerindedir. Ancak kadın ve erkek arasındaki çatışık alanın iki farklı gezegenden geldikleri popüler ön kabuluyle alımlandığı bir değerler dizgesinde her düğümü çözmez. Onun yerine Roma'nın bir günde kurulmadığını hatırlamak, iyileşmeye doğru atılacak her adımı tanımak daha yapıcı olabilir. 

Erkekten başka nefes alan hiçbir canlıya değer vermeyen bir zihniyetin bizi koyduğu kafeste canımızı yitirir-aklımızın parmaklıklarını zorlarken, “erkekler ataerkillik aracılığıyla yaşadıkları insanlık dışı üstünlükten vazgeçmelidir” diyebilmen erkekler olduğundan söz edebilmek, bir yan yol sayılmamalı, 8 Mart bunu da konu edinebilmeli. Ne dersiniz?  





[1] İsveç İstanbul Başkonsolosluğu,  - SOGEP projesi. www.erkekmuhabbeti.com