27 Nisan 2002 Cumartesi

Şairin İkmal Topları

Radikal, 15.06.2001

Okullar kapandı! “Yaşşasınnn!” diye zıplıyor tatile kavuşanlardan bazıları. Bazılarının sevinci ise buruk. Çünkü onlar ikmale kaldı. Şu hayatta herkes ikmale kalır. Birbirini çok seven iki kardeş. Nihal, ailesi ile birlikte, doğdukları kent Diyarbakır’da, Cahit Sıtkı ise Galatasaray Lisesi’nde öğrenci 1930’lu yıllarda. Ağabeyin derslerle arası hiç iyi değil. Sık sık ikmale kalması babası ile arasında bir dert. Ama ikmale kalmak konusunda yalnız değilmiş Cahit Sıtkı Tarancı. Kendisi lise son’da, kardeşi orta son’da ve onlar ikmalde!

Sevgili Nihal Ablacığım, gerek kendi kusurumuz gerek talihsizliğimiz, bu sene -nasıl olduysa- ikmale kaldık. Sanki büyük bir cürümmüş gibi bunu daima yüzümüze vuranlara karşı cephe alalım ve kendi kudretimiz dahilinde, elimizde bulunan zeka ve gayret silahlarıyla mücehhez, ikmal kalesini zaptedelim ve bu kale üstüne muvaffakiyet bayrağını bu kale üstüne alkışlarla dikelim. Büyük söylemek gibi olmasın, ben kendimden olduğu gibi senden de eminim. Ve yine eminim ki benim “muvaffakiyet bayramı” toplarım burada gürlediği vakit seninkiler de bana oradan aynı şiddetle cevap verecektir.” (19.8.1930)*

Cahit Sıtkı’nın bir ay sonra yazdığı mektup, ikisinin de sınavlarını vermiş, ikmal kalesini zapt etmiş olduklarının kanıtı:

Evin içinde nasıl mağrurane dolaştığını görüyorum. Hakkındır. Hatırlarsın ya, ikimiz de ikmale kaldık diye hücum ederlerdi. Zaten bilirsin ki düşeni tekmelemek, insanların en büyük ve çirkin kusurudur. Sınıfta kalacaksınız ayıp değil mi, niçin çalışmadınız, gibi bize istihfafkârâne serzenişlerde bulunanlara karşı cevap vermek, çürük iddialarını hezimete uğratmak günü gelmiştir. Ayağımız beraber tekerlendi, hamdolsun yine beraber kalmağa muvaffak olduk. Bak bu sefer hiç biri ağzını açıp bir şey söyleyebilir mi?” (28.9.1930)

Basılmış ve artık okuyucuya da mâl olmaya aday olmuş özel mektuplar okunduğunda, pek çok sanatçının, hatta neredeyse hepsinin, yoksulluk çekmiş, hüzünlü yaşamış, kendisini ayrıksı hissetmiş insanlar olduğu, bir ortak özellik olarak beliriyor. Cahit Sıtkı, kendi payına düşeni dile getirirken çıkış’ı arıyor. Yine kardeşi Nihal'e.

 “(...) Etrafımdakilere uyamıyorum. İstiyorum ki herkes bana uysun. Şüphesiz tahakkuku imkansız bir şey. Fakat bu böyle. Bazen en çok sevdiğimin bende nefret uyandırdığı vaki oluyor. “Bir kapı açıp gitsem” şiirimi öyle laf olsun diye yazmış değilimdir. Hakikaten ben bu dünyanın adamı değilim. Herkesin paraya, maddiyata ehemmiyet verdiği, menfaatini gözettiği bir zamanda ben içimde nihayetsiz bir sevgi duyuyorum ve seviyorum, fedakarlıktan çekinmiyorum, beni aptallıkla itham edenler oluyor. Fakat ben asla aldırış etmiyorum. Bu dünyadan bazen o kadar nefret ediyorum ki çıkıp gitmek için bir kapı arıyorum ve emin ol ki o kapıyı bulduğum vakit, asla tereddüt etmeden o kapıyı açıp gideceğim, başka alemlere, başka insanların yanına; her halde bu dünyaya hiç benzemeyen bir dünyaya.” (27.11.1932)

Otuz beşine gelmiş ya da gelmemiş hepimiz için, sonu “ölüm” kelimesini yazan hayat kitabının ortasında koyduğumuz ayıraç’ın hüzünlü duruşunu anlatır Otuz Beş Yaş Şiiri ile.

“(...) Gökyüzünün başka rengi de varmış! / Geç fark ettim taşın sert olduğunu. / Su insanı boğar, ateş yakarmış! / Her doğan günün bir dert olduğunu, / insan bu yaşa gelince anlarmış.(...)” 

Hemen bütün şiirlerinde “ölüm” temasını işledi. İnsanın ölümlü bir varlık oluşu, onu her şeyden daha çok ilgilendirdi.

“ Bir el titremesi kadeh tutarken / bu yaşta nasıl koyuyor insana / Orhan gibi vaktinde gitmek varken / değer mi oyalanmana / Rakıdan tütünden beter alışık / olduğumuz korkunç güzel bir şey var / Tutmuş bırakmış bizi bir sıkımlık / canımız çıkana kadar.” (“Korkunç Güzel”)

Bu şiir, ölümünden bir yıl sonra basılan Sonrası adlı kitabından. Cahit Sıtkı Tarancı 1956’da öldüğünde, kırk altı yaşındaydı. “Hayat olsun arkanda şiir dolu bir çanta” 



Kaynak : - Evime ve Nihal’e Mektuplar. Cahit Sıtkı Tarancı. Hz.: İnci Enginün. TDK Yay., Ankara 1989.