2 Mayıs 2013 Perşembe


Mayıs 2012, 3.sayı
  







Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nin 15 Yılı




Böyle başladı her şey. Mütevazı bir afişle. 
Bir film şeridi ve ona değen bir kadın eliyle. 
Müthiş bir şey olacaktı, bir kadın örgütü dünyanın dört yanından kadın filmleri, kadın öyküleri derleyecekti. Mücadele içindeki kadınların susma, bağır diye başlayan çağrısı yeni akisler yapacaktı. Gelecekte ne kadar büyüyeceğini kendisi bile tahmin edemezdi ama o film şeridi on yıllara uzanacak, dünyanın bütün kadınları bobinlere binip Ankara’ya uçacaktı. 





Kendini feda eden cesur kadınların zaferleri taşıdı bizi buraya. Vefakâr feministler… gülerken  de unutmazlar onları ağlarken de. Mücadeleye sinemayla katılan kadınları, Türkiye’nin ilk kadın filmleri festivali onları saygıyla selamlar.




Cam fanusa büyük düşler çağırıyordu iki kadın. Sığmayınca düşler oraya, gişenin boşluklardan sızıp film şeritleri üzerinde dünyayı dolaştılar. Milenyumun ilk yılıydı. Kısaca ’00 diye yazdık ama dikkatli bakın, sıfır değil onlar; gişenin konuşma deliği, kadınların dili onlar! Kadınlar sesini daha çok duyuracak yeni bin yılda. Festival filmlerimiz beş seansta beyaz salonda.





Cangıl radyo’dan yapılan anonsu Ankara’dan duyuyor. İspanya’da dövülen kadınla birlikte kanıyor. Antonia’nın yazgısının izini sürerken sinir krizinin eşiğindeki kadınlara katılıyor.Hayatı bir melodram filmi gibi akıp giderken birden ayaklanması bundan. Artık şanssız, kadersiz, kısmetsiz değil. Çünkü görünen o ki bir tek o değil, kadınlığına mağlup kılınan. Dünyanın her yerinden benzer kadın öyküleri derliyor kadın sinemacılar. Yitik kız kardeşlerini bulmanın sevinciyle havalara uçuyor kadın. Artık bi kendi yok, biz var!




 Siz bakmıyor, siz görmüyor, siz duymuyorsunuz diye kahredip içime kapandığım yeter artık! Bir ayna tutuyorum yüzüme, uzun bir ayrılıktan sonra tekrar merhaba diyorum kendime. Yansımamı sizin için büyütüyorum beyaz perdede.  Neden mi? Meydan okurken size, nasıl göründüğümü görün diye. 





Bir halkanın üzerindeki tek taş’a döngülenen şey, sırlı bir piramidin duvarları arasında anlamsız şekillere parçalanıyor. Böyle mi olacaktı, yazık, derken, biz öyle görürsek aslında bir çiçek dürbünü olan hayat, bir şeyi bozarken, yeni bir şey yapıyor. Sonsuz olasılıkların kaleydoskopu, dönüşüme inanana, devrimci bir film sunuyor.




Kadın mutsuzluğunun yirmi sebebi ne olabilir diye sorsak, yirmisi de aynı kapıya çıkar:
Bir takım adamlar! Kadınlarsa farklı renklerin dalga boyunda direniyorlar. Ama gün geliyor, bir senfoni için buluşan farklı çalgılar gibi, dünyanın her yerinden kopup her biri ayrı renkte yan yana umuda gökkuşağı oluyorlar.   




Çöpten adam sinemasında, aşk filmlerinin yönetmeni hep erkek, topu tutan hep Ali olmuş, Ayşe’ye hep seyretmek düşmüşse; ancak bir kadın filmleri festivalinde tersine döner her şey. Akla bir cin’lik, kareye cadılık düşer. 





 His-story anlatan tarih treni bir film şeridi olup aksa, saniyede 24 kareye ayarlı sinematografa 25.karede aslında kadın yok’u sığdırmış olurdu. Oysa her vagonda geçmiş zaman elbiseleri var. Kadınlar oradalar. Elbiselerini eskitemeden katledilen kadınlar tren zaman tüneline girdiğinde canlanıyorlar. Bize bir bilet mesafesi uzaktalar.





Kadın sineması kadın ruhunu mu yansıtır? Film şeridi neyin röntgen kâğıdıdır?
Kabına sığamayan kadınlar sinemada ayağa kalkarken, iyi bir film içimizi dışımıza mı çıkarır? 




O gün sokağa pencereden çıkmaya karar verdi. Kahramana değil bize rüzgâr olacak dostlara ihtiyacımız var, diye düşünüyordu süpürgesine binerken. Düşünceli olduğu için elektrik direğini fark etmemişti. Çarpınca bıısszzztt diye bir şey oldu… Şimdi içi saydam dışı akkordu. Canı çok yanmıştı ama, iyiydi bu yeni hali. Nasıl yapmalı da bu kor kor ateşi söndürmeden taşımalıydı? Sokağa baktı. Kadınlar vardı, her yerde. Kararını verdi: Sinema salonuna doğru uçmaya başladı.  Peşinden geliyordu kadınlar, onun rüzgârından etekleri uçuşurken.  





Gönüllülerin hepsi geldi mi? Çok işimiz var yapacak! Destekçiler aranacak, katalog çıkarılacak, biletler basılacak… sahi, gişelerde kim duracak? Söyleşi sorumlusu nerde, her şey tamam mı? Açılış gecesindeki partiyi herkese duyurduk mu?  Radyo spotları da harika olmuş bu arada!  Bir de afiş için aile fotoğrafı var. Yaklaşın kızlar, toplanın ortada şöyle… tamam, harikasınız, bozmayın, çekiyorum, hazııır…, gülümseyin,… onikinci diyeceksiniz! 




Sinemada kadına kötülük mü atfediliyormuş… aa, hiç farkında değilim.
İyi kadındır, Belgin Doruk’u severim.  Öteki mi? Bilmem… hiç düşünmedim.





Kral ve Ben

Yazan: BErk İktidar
Yöneten: Egemen Koalisyon
Oynayanlar: Homo Erectus kumpanyası
Yapımcı: Mahşerin Dört Atlısı







Yan yana duruyoruz film şeridini oynatmak için. 
Bir akkordan geçtikten sonra yansıyor perdeye hallerimiz. 
Filmde açan güneşin ışığı seyircilerden bir kadının tek taş yüzüğünden sekip bir çiçek dürbününün içine giriyor. Orada sonsuz kez biçim değiştirip dünyayı kadınlar için yeniden üretiyor. 
On beş yıldır.